Tebuk Seferi'ne gitmeyen üç kişinin büyük pişmanlığı
Hz. Peygamber'in bizzat katıldığı son gaza seferi* Tebuk Seferi'dir. Güç şartlar altında yapılmış olan bu sefere* bir özrü olmayan herkesin katılması emredilmişti. Buna karşın seksen küsur kişi bir takım bahanelerle sefere katılmamıştı. Hz. Peygamber* seferden döndüğü zaman katılmamış olanlar* bir takım bahaneler ileri sürüp özür dilemişler* Allah'ın Elçisi de onlara bir şey dememiş* özürlerini kabul edip içyüzlerini Allah'a havale etmişti. Fakat içlerinde üç kişi vardı ki bunlar* Peygamber'in sevdiği* samimi* güvenilir Müslümanlardı. Bu üç kişi Ka'b ibn Mâlik* Hilâl ibn Ümeyye ve Merâre ibn Rabîa idi. Ka'b ibn Mâlik* Allah'ın Elçisi'nin huzuruna girdi* selam verdi. Allah'ın Elçisi* acı bir tebessümle selamını aldıktan sonra Ka'b ibn Mâlik'e:
"Özrüm yoktu"
- Gel* neden geri kaldın* sen sefere katılmak için binek satın almamış mıydın?
Ka'b ibn Mâlik:
-Ey Allah'ın Elçisi* eğer senden başka birinin huzurunda olsaydım* özür dileyerek onun öfkesinden kurtulmasını bilirdim. Fakat yalan söyleyip seni razı etmeye kalksam* çok geçmeden Allah sana gerçeği bildirir* yine bana kızardın. Doğruyu da söylesem bana kırılacaksın ama sonucunu Allah'tan bekliyorum. Allah'a hamdolsun ki bir özrüm yoktu. Katılmak için şartlarım gayet uygundu. Ama yine de geri kaldım.
Allah'ın Elçisi* "Allah* senin hakkında bir hüküm verinceye kadar kalk* git" dedi. Diğer iki kişi de böyle doğruyu söylemişler* Allah'ın Elçisi onlara da Ka'b'a söylediklerini söylemişti. Sonra Allah'ın Elçisi* kimsenin bunlarla konuşmamasını* hatta kadınlarının dahi bunlardan ayrı durmasını emretti. Halkın kendileriyle konuşmaması* bu üç Müslüman'ı büyük üzüntüye soktu. Bunların en genci olan Ka'b* namaz vakitlerinde mescide geliyor* sonra çarşıda dolaşıyor ama kimse kendisiyle konuşmuyordu. Mescide geldiğinde Hz. Peygamber'e selam veriyor* acaba Peygamber dudaklarını kımıldatıp selamını aldı mı diye tereddüt ediyordu. Namazda Peygamber'e yakın duruyor* acaba kendisine bakıyor mu diye ona göz aüyor* kendisi namaza durunca Peygamber'in kedisine baktığını ama kendisi Peygamber'e bakınca onun öteye döndüğünü fark ediyordu.
Öteki iki kişi ise hiç evlerinden çıkamıyor* günlerini ağlamakla geçiliyorlardı. Böylece elli gün geçti. Dünya başlarına zindan olmuştu. Canlan çok bunalmıştı. Nihayet Allah* Tevbe Suresi'nin 118'inci ayetiyle* onları affettiğini bildirdi. Allah'ın Elçisi* onlar hakkındaki ayeti sabah namazında cemaate duyurdu. Ka'b* ellinci günü evinin damında sabah namazını kılarken birisinin avazı çıktığı kadar* "Ey Ka'b! Müjde" diye bağırdığını duyunca secdeye kapandı. Elbisesini çıkarıp haberi getirene müjde verdi. Kendisi emanet bir elbise alıp Peygamber'in arkasında namaz kılmaya gitti. Herkes tevbesinin kabulünden dolayı kendisini tebrik ediyordu. Fakat tebrik edenler Ensardan idi. Muhacirlerden sadece Talha ibn Ubeydullâh kendisini tebrik etti* diğerleri etmediler. Ka'b* olayın sonunu şöyle anlatıyor:
"Kendisine selam verdiğimde Peygamber (s.a.v.)'in yüzü sevinçten parlıyordu:
- Annenin seni doğduğundan beri üzerinden geçen günlerin en hayırlısıyla sevin.
- Bu lütuf senin katından mı* Allah katından mı?
- Allah katından.
Manevi ceza
Allah'ın Elçisi bir şeye sevindiği zaman yüzü ay parçası gibi parlardı. Ben önünde oturunca:
- Ey Allah'ın Elçisi* tevbemin kabulünden dolayı m*lımdan vazgeçiyor* onu Allah ve Elçisi için sadaka veriyorum.
- m*lının bir kısmını yanında tutarsan iyi olur.
- Hayber'deki hissem bende kalsın. Ey Allah'ın Elçisi* Allah beni doğrulukla kurtardı. Bundan böyle daima doğru konuşacağım"
Allah'ın Elçisi* başkalarına ibret olması için onları böyle manevi bir cezaya çarptırmıştır.
Gerçekten ibRetlik...
google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);